Kategori:

Japonya, Batı Pasifik’te yer alan büyük bir ada ülkesidir. Kapladığı 377.900 km2’lik alanla, Kaliforniya eyaletinden biraz daha küçük olan bu ada ülkesinin komşuları, Çin, Kore ve Rusya’dır.

Adaya ilk yerleşimin başlaması hususunda bazı tartışmalar söz konusudur. İnsanların çoğu, Japonya’da ilk yerleşimin M.Ö. 35 bin’e kadar uzandığını düşünürken, bazıları da 100 bin’lere kadar uzandığını iddia etmektedir. Medeniyetin başladığını gösteren ilk çanak çömlek ve göreceli olarak gelişmiş bir kültürün diğer işaretleri ise, MÖ 14 bin civarında ortaya çıkmıştır. Bu dönem MÖ 14 bin ile M.Ö 300 yıllarını kapsayan, avcılık ve toplayıcılığın hakim olduğu “Jomon” dönemi olarak da bilinir. Bu dönemde yaşayan insanların soyundan gelenlerin ülkede kalıp kalmadıkları tartışılırken, bazıları Japonların yerli Ainu‘nun soyundan geldiklerini iddia etmektedir. 

M.Ö. 300 civarında adaya yeni bir insan akını gelmiş ve beraberlerinde bronz ve demir işleme, dokuma ve pirinç gibi birçok yeni ürün ve teknik getirmişlerdir. Bu insanlar kabileler oluşturmuş ve bin yıllık dönemin başlamasından hemen sonra Çin’in yazılı kayıtlarında görünmeye başlamıştır. Gelecek birkaç yüzyıl boyunca Japonya küçük kabilelerin oluşturduğu dağınık bir bölge olarak kalmış; küçük kabileler zaman zaman daha büyük krallıklar kurmak suretiyle merkezileşme yoluna girilmiştir. Yamoto Mahkemesi, bu erken dönemde M.Ö. 300’den M.S. 700’e kadar sürmüştür. Bu dönemde ayrıca yeni tarımsal tekniklerin tanıtımı, anakara Kore ile etkileşim, yasaların sistematik bir entegrasyonu ve Budizm’in yayılması söz konusu olmuştur.

8. yüzyıla gelindiğinde, Japonya, Çin İmparatorluğu’na dayanan oldukça merkezi bir devlet haline gelmiştir. Japon devleti birkaç yüzyıl boyunca bu şekilde devam etmiş, sonunda Çin’den uzaklaşmış ve kendi güçlü kültürel kimliğini oluşturmuştur. 12. yüzyılın sonlarına doğru imparatorluk sisteminin gücü azalmaya başlamış ve onun yerine samuray klanlarına ve güçlü ailelere dayanan bir feodal sistem ortaya çıkmıştır. Askerileşmenin, 13. yüzyılda Moğol işgalcilerinin kovulmasındaki rolü ile yararlı olduğu anlaşılmıştır.

16. yüzyılın ortalarında, Portekizliler, Japonya ile ticari temas kurmuştur. On yıl içinde, tüccarlar yalnızca Portekiz’den değil, İngiltere, Hollanda ve İspanya’dan da gelmiştir. Bu dönemde Hıristiyanlık’ta, Dominik, Fransiskan ve Cizvit misyonerlerinin vaazlarıyla yayılmaya başlamıştır. Hıristiyanlık’a ek olarak, Avrupalılar da klanlar arasındaki savaşları sert bir şekilde yoğunlaştıran silahlar getirmiştir. 

16. yüzyılın sonunda Japonya, yine bir askeri lider altında birleşmiş ve Japonlar elde edilen güç ve silahlarla Çin, Kore ve Hindistan’a kadar batıya geçmeye çalışmışlardır. Ancak Japonların bu girişimleri başarısız olmuş ve geri çekilmişlerdir. 

Hıristiyanlığın ve Batı değerlerinin yayılmasıyla birlikte Shogunate, Japon vatandaşlarının sadakati konusunda endişelenmeye başlamıştır. Böylece batı fikirlerine karşı büyük bir kampanya başlatmış ve sonunda ülkenin ticaret ve ziyarete kapanmasına karar vermiştir. Bu inziva dönemi, Amerika’nın, Japonlar’ın limanlarını Batı ticaretine açması için abluka altında aldığı 1853 yılına kadar, tam iki yüzyıl sürmüştür. 

Japonya, 1. Dünya Savaşı’nı, Pasifik’teki toprakları ele geçirmek için bir bahane olarak kullanarak, etki alanını Asya genelinde genişletmeye odaklanan saldırgan bir genişleme kampanyası başlatmıştır. Buna göre, 1931 yılında Çin’in bir bölümünü ele geçirerek bu tutumunu sürdürmüştür. 1940 yılında Japonya, İttifak güçleri tarafında 2. Dünya Savaşı’na katılmış ve Amerika’nın Pearl Harbor askeri üssüne saldırmıştır. Amerika ise bunun intikamını, 1945 yılında Hiroşima’ya ve daha sonra ise Nagazaki’ye attığı atom bombalarıyla yüz binlerce kişinin hayatını yitirmesine sebebiyet vererek ve izlerini günümüze kadar taşıyan radyoaktif etkiler bırakarak almıştır.  Ancak Japonya, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra güçlü bir sanayi sektörü kurarak, kendi kendini şaşırtıcı bir şekilde yeniden inşa etmiştir. İnanılmaz derecede yenilikçilik ve gelişmeye odaklanarak, kısa sürede ekonomik bir süper güç haline gelmiştir. 

Hiç şüphesiz Japonya, derin bir tarihe ve kültürel zenginliğe sahiptir. Ancak ziyaretçiler, ülkenin turistler için çok pahalı olabileceğinin farkında olmalıdır. Popüler turistik yerler arasında Fuji Dağı, yüzlerce tapınak, Kyoto bahçesi ve yaklaşık 1500 kilometrekare alana sahip olan Daisetsuzan Ulusal Parkı bulunmaktadır. Dünyanın her büyük havalimanından Tokyo’ya her gün birçok uçak inmektedir. Osaka ve Kyoto dahil olmak üzere başka birçok havaalanına ek uçuşlar bulunmaktadır. Asya’dan gelenler için, özellikle Güney Kore’den tekne ile seyahat etmek de mümkündür.

Benzer Yazılar

Dünya Vatandaşlığı Nedir?